Oteldeki kahvaltı sonrasında eşyaları toplayıp hazırlandım. Bu arada gelmişken haritada gördüğüm şehirdeki 2 müzeyi gezmeyi planladım.
İlki Uşak Müzesi, harika tasarlanmış, 2 katlı, büyük salonları olan gzel bir müze. Lidya eserleri (Karun Hazineleri) burada sergileniyor. Çevre illerdeki tümülüslerde, nekropollerde bulunan eserler, Anadolu’nun zenginlikleri, heykeller çok güzel bir şekilde sergilenmiş. Müzede iken tek bir sorun oldu; ben müzeye girerken yaklaşık 150 kadar öğrenci de giriş yapıyordu. Anaokul ve ilkokul seviyesinde vıcır vıcır konuşan, itişen, öğretmenine seslenen, eserlere dokunmaya çalışan, koşuşturan 150 çocuk! Çok fazla fotoğrafta çekemedim sürekli koşuşturan veletler yüzünden. Ne okuduğumdan bir şey anladım, ne gördüğümden, hayatımın en kötü müze gezisi oldu 🙂
Uşak Müzesi’nden sonra Atatürk ve Etnografya Müzesi’ni buldum. 2 katlı bir konaktaki bu küçük müzede kayda değer çok bir şey yok. Konağın/müzenin tek önemi, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan Kuvvetleri komutanı esir alındığında, teslim olduğunu gösteren tören olan kılıcını teslim etme töreni burada yapılmış ve kılıcını Mustafa Kemal’e bu konakta teslim etmiş.
Müzenin odalarında Kurtuluş Savaşı’na ait eşyalar, kıyafetler, Atatürk’ün kaldığında çalışma odası, yatak odası ve kabul odası sergileniyor. Çok fazla beklentiniz olmadan, dönemin ruhunu anlayabileceğiniz küçük bir müze.
Konağın bulunduğu sokakta bir kaç güzel yapı daha vardı, onları da fotoğrafladım.
Müzelerden sonra, bir önceki gezimde tam anlamıyla gezemediğim Aizanoi ‘ye doğru ola çıktım, zaten rotamı buna göre ayarmıştım. Uşak – Gediz – Çavdarhisar yolu inanılmaz sıkıcı geldi, sanırım yemyeşil Akdeniz/Ege yollarından sonra bozkır ve şehir yolları içimi açmadı. Bir an önce yolun bitmesini istedim.
Çavdarhisar’a vardıktan sonra önce Aizanoi antik kentinin görece kısa sütunlu caddesini gezdim, daha sonra da köprüde devam eden restorasyona baktım, çok memnun kaldığımı söylemeyeceğim. Aizanoi ‘deki farklı yapılardan biri de Macellum denen borsa/pazar yeri gibi bir yapı. Dünyanın ilk gıda borsası olduğu düşünülüyor.
Antik kentin girişine ulaşan yol oldukça bozuk. Önce Zeus tapınağının etrafında dolaşıp bolca fotoğraf çektim, daha önce gezdiğim için tapınağın sunak kısmına inmeyip hamam ve tiyatronun olduğu bölgeye yürüdüm.
Aizanoi’de en ilginç durum stadyum ile tiyatronun neredeyse iç içe olması. Tiyatronun sahne kısmından çıkınca stadyuma giriliyor. Bu o dönemlerde olmayan bir uygulamaymış, Aizanoi bu konuda dünyadaki tek örnek olabilir. Stadyumun oturma kısımları görünse de iyi durumda değil , tiyatro ise çok daha iyi durumda. Oturma kısımlarının bir çok kısmı, sahnenin ise büyük bir kısmı sağlam kalmış.
Biraz da Roma hamamlarının olduğu kısımda gezdikten sonra Aizanoi gezimi de bitirdim. Aizanoi bu gezimdeki en son durak idi.
Çavdarhisar’dan Kütahya’ya doğru olan sıkıcı yoldan ilerleyip Eskişehir yoluna saptım. Bu yolda bir fabrikada görevli bir arkadaşa uğradım, çay/sohbet sonrasında bulutlar kararmaya başlayınca toparlanıp Eskişehir’e doğru tekrar yola koyuldum. Kütahya-Eskişehir yolu bol kamyonlu, bol trafikli, hızlı gidilen, ara ara keskin virajları olan bir yol, son kısımları ise düz ve çok sıkıcı 🙂
İznimin bitmesine daha 4 gün kaldığından, erken dönmek istemediğimden Eskişehir’de 2 gün daha geçirdim. Bu 2 günde genelde hiç bir şey yapmadan, Porsuk çayının etrafında zaman geçirdim.
Dönüş yolunda Bozüyük’te yaşayan bir arkadaşımla görüşme için zaman ayarladık, kısa bir süre görüştük çay/kahve içtik, onu da canlı canlı görmeyi istiyordum görmüş oldum 🙂 . Sonra İznik ve en sevdiğim yol olan Boyalıca-Karamürsel yolundan Yalova, feribotla İstanbul.
Antik Kentler 2 gezisi yaptığım en sorunsuz, zamanlaması en güzel hem de hava olarak en iyi gezilerden biri oldu. İyi ki yapmışım!
Rotalar;
Be First to Comment