Sabah arkadaşlarımın evinde birlikte yaptığımız kahvaltı sonrasında sitenin girişinde motosikleti yüklerken, sitenin güvenliği bile sıkıldı her gün yaptığım bu işlemleri görünce.
İlk durak Kibyra Antik Kenti, Gölhisar/Burdur. Yol oldukça kaliteli ama Toroslar’ı aşmak kolay değil, eğim sürekli artıyor. Bir ara geçidin birinde rakım olarak 1550m gördüm, gözlerime inanamadım. Bu kadar yüksekte mevsim ilkbahar olsa da haliyle hava soğuyor. Yol kenarında durup fileli yazlık motosikletimin içerisine ince rüzgarlık montumu da giydim.
Kibyra Gölhisar’ın tepelerinde kurulmuş, yolu düzeltilmiş ve taş döşenmiş, restorasyonu ve bölgesel hazırlıkları devam eden bir antik kent. Girişine kadar yol düzenlenmiş, idari binaları yapılmış, her şey hazır ziyaretçilerini bekliyor. Ben vardığım sırada büyük stadyumunun ortasında otlar biçiliyordu.
Önce stadyumu gezdim. Dağın yamacına yaslandırılmış tek taraflı oturma grubu olan bu stadyum oldukça güzel. Tekrar motosiklete binip antik kent girişinden hamam yapılarına doğru toprak yolda 200-300 metre daha gittim. Hamam girişinden merdivenlerden çıkıp şehrin kalbine yürüdüm.
Tiyatronun bazı kısımları yıkılmış olsa da oturma kısımlarının çoğu duruyor, sahne ise yıkılmış diyebiliriz. Muhtemelen tiyatro da restore edilecek.
Asıl sürpriz ise tiyatronun hemen yakınlarındaki Odeon binasında. Müzik evi olarakta çevrilen bu yapı müzikli gösterilerin de yapıldığı, küçük bir tiyatro gibi, sadece sahne binası kısımları yok. Odeon sahnesinin tabanındaki mozaikler harika, yüzyıllarca boyunca yaşamış. Odeon yapısından çıkarken yerlerde yine mozaikler yanısıra bunların altında su/kanalizasyon yapılarına denk geliyorsunuz. 2000 yıl önceki teknolojiyi hala kullanıyoruz.
Odeon’un yanından agoraya doğru yürürken büyük sütunları ile ana cadde çok güzel görünüyor. Sütunlu caddede süs havuzu bir yapı ve bunu dolduran sus sistemlerinin izleri var, merdivenlerden inerken ise kanalizasyon yapıları.
Agora’dan çıkıp dairesel havuz gibi tasarlanmış anıtsal çeşmeyi, tapınak kalıntılarını, hangi amaçla yapıldığı bilinmeyen 2 katlı sunaklı yapıyı gezip agora merdivenlerinde gezinerek Kibyra gezimi tamamladım.
Gölhisar’dan çıkıp Denizli yoluna bağlandım, yol düz ve heyecansız, herhangi bir özelliği yok. Derken Serinhisar’dan geçerken harika bir koku geldi burnuma, kavrulmuş leblebi. Serinhisar sanki büyük bir leblebi fırını, her yer irili ufaklı leblebi fabrikaları ve satış mağazaları ile dolu. Bilerek mi kokusunu salıyorlar anlamadım ama bence güzel pazarlama yöntemi.
Acıpayam üzerinden Denizli, Honaz Dağı’ndan yokuş aşapı saldım kendimi, geçen yıl bu yoldan daha tedirgin inmiştim, bu yıl daha iyi. Sonra yine Denizli trafiği boğusmaca.
Şehre öğle üzeri saatlerde geldiğim için önce Laodecia Antik Kenti’ni gezmeye karar verdim. Genel bir Denizli özelliği olarak antik kentte neredeyse tek bir ağaç bile yok, öğle saatini geçtikçe güneş etkisini arttırıyor, boğucu oluyor.
Laodecia gezdiğim antik kentler arasında arkeolojik çalışmaların en iyi yürütüldüğü yer olabilir, bir çok noktada aynı anda yapılan çalışmalar var. Çok büyük bir agora, sütunlu cadde ve tapınaklar ortaya çıkarılmış.
Şehri gezmek için biri basit diğeri daha zor 2 rota öneriliyor, tabii ki zorlu olanı seçtim. Önce en uzaktaki stadyuma yürüdüm, yol bir süre sonra otların arasından ilerliyor. Stadyum gibi Odeon da henüz toprak altında; çıkarılmayı bekliyor. Fotoğraf çektikten sonra yanındaki hamam kalıntılarını gezdikten sonra yine otların içinden antik kentin merkezine döndüm.
Sütunlu caddelerden geçip birinci tiyatroya ulaştım. Evet, bu kentin tek bir tiyatrosu yok, iki tane var. Birinci tiyatro tamamen ortaya çıkarılmış, ben gittiğimde sergileme amacıyla tahta trabzanlar, korkuluklar vs takılıyordu. İkinci tiyatro da çok uzakta değil, onu da kolayca buldum. Bu yapı henüz kazılmamış, toprak altında ama oturma gruplarının büyük kaya blokları belirgin duruyor.
Tiyatroları gezdikten sonra agoradan geçip üzeri koruma amacıyla kapatılmış olan kiliseyi gezdim. Bu kilisenin odalarının zeminindeki mozaikler ilgi çekici.
Laodecia gezmeyi en sevdiğim antik kentlerden biri oldu. Gezdiğim her noktasında farklı güzelliklere, değerlere denk geldim. Gezmesi kolay ancak uzun sürüyor. Güneşli bir tarihte gidilecekse mutlaka koruyucu elbise, şapka vs giyilmesi gerekli.
Antik kenti gezdikten sonra akşamüstü olmuştu ben de kalacak yer için şehir merkezine döndüm ve geçen yıl da kaldığım şehir içi oteline gittim. Fiyatlar maalesef iki katına çıkmış, yapacak bir şey yok deyip kredi kartımı uzattım. Odamda dinlendikten sonra biraz gezindim, bir cafede oturup kahve vs içip dönerken de her zamanki gibi tekelden biralarımı ve çerezimi aldım. Sabah Uşak yolları taştan.
Gezi rotam şu şekilde idi.
Be First to Comment