Kaş’taki son sabahımda kör bir vakitte uyandım nedense, eşyaları o kadar dağıtmışım ki çadırı ve eşyaları toplayıp motosiklete tekrar bağlamak 1 saatimi aldı neredeyse. Bu sırada kalkmış olan Alman elemanla da vedalaşıp kahvaltı için Kaş merkeze geçtim ve çok güzel bir simitçi buldum. Simitler o kadar güzeldi ki 2 tanesini çayla birlikte hemen gömdüm 🙂
Kahvaltı sonrası hedef Simena/Kaleüçağız. Geçen yıl yine bu yollardan geçmiştim, değişmemiş hala bozuk 🙂 Köy yollarından sonra virajlarla birlikte Üçağız manzarası karşınızda. Bu köyü nedense hiç sevemedim, ne sıcaklık ne samimiyet, ortam ve insanlar soğuk geliyor, her şey sadece paraymış görüntüsünü hemen yansıtıyor.
Üçağız’dan Kale yoluna girdim, tabi yol denebilirse. Arada parke taş, arada şap beton, arada toprak, arada dere yatağı ne ararsan var yolda. Kale’ye çıkmanın 2 yöntemi var, bir tanesi Üçağız’dan tekne ile kalenin altındaki limana ulaşıp merdivenlerden yukarı çıkmak diğeri de benim yaptığım gibi köyün arkasından bozuk yollardan geçip kalenin arka kısmına ulaşıp kaya mezarlarının arasından kaleye tırmanmak. Kalenin harika bir manzarası var, Batık şehrin olduğu ada, tüm Üçağız ayaklar altında. Sıcak havada kaleye çıkmak zor olabiliyor.
Kaleyi gezip bir kaç fotoğraf çektikten sonra hedef Olympos antik kenti. Önce köy yollarından Demre, yine virajlı sahil yolu sonra da Kumluca’dan sonra yine virajlı yollar. Yolların asfaltı genel olarak güzel.
Olympos plajına ulaşmak için antik kentin içinden geçildiği için ben motosiklet botlarımla, koyu renk motosiklet pantolonumla gezerken insanlar bikinili-şortlu geziyordu. Antik kent girişine geldiğinizde biraz park sorunu var, aracınızı ücretsiz koyabileceğiniz yer sayısı az, ücretli otoparka koymak zorunda kalıyorsunuz.
Olympos antik kentinde ayakta kalmış herhangi bir yapı yok maalesef. Tiyatro tamamen yıkılmış, kilise ve tapınaklar da iyi durumda değil. Görülebilen yapılar genel olarak surların yerleşimi ve bir kaç lahit. Benimle birlikte antik kenti gezen kişi sayısı de az değildi.
Antik kenti gezdikten sonra pansiyonlar bölgesine dönüp kalacak yer baktım ve 1-2 seçenek arasından Kaş Evren Camping ‘in de önerisi olan bir kamp alanını seçtim. Plan olarak tek gece planlamıştım, yarının planı yok, belki Olympos’ta dinlenirim belki Antalya’ya sürerim belki Side’ye.
Mayıs ayındayız ve Türkiye’nin hiç biri tam olarak ısınmadığı için belki de, Olympos boş, hayalet şehir gibi. Bu bir yandan iyi bir yandan ise kötü. Müşteri çok olmadığı için hangi mekanın iyi hangisinin vasat olduğunu anlayamıyorsunuz, bazı mekanlar ise tamamen kapalı. İnsan sayısının az olması huzur veriyor ama yalnızlığı da arttırıyor.
Turistik yerlerdeki en kötü durumlardan biri kötü yemek olayıdır. Çok fazla müşteri olduğu için yemekler yine de tercih edileceği için hep kötüdür. Olympos’ta da yemek için oturduğum cafe/bar hamburger yapmayı pek becerememişti. Kötü akşam yemeği sonrası biraz oturup gezi notlarını yazdım biraz kampın işletmecileri ve onların arkadaşları ile sohbet edip çay içtik. Geç olunca da biralarımı içip uykuya daldım.
Be First to Comment