Uçağımız Madrid için Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kalkarak 4 saatlik uçuş sonrasında saat 14:30 civarında Aeropuerto Adolfo Suárez Madrid-Barajas (MAD) havalimanına indi. Havalimanından şehir merkezine ulaşmak içn metro kullandık. Metro için 10 kullanımlık bir kart aldık, fiyatı 18.50 euro. İstanbul’dan farklı olarak Madrid metrolarında o turnikeden bu turnikeye girip çıkmanıza gerek yok, birinden diğerine aktarma yapmak için ekstra ödeme de yapmıyorsunuz. Puerta del Sol istasyonuna ulaşmak için havalimanının T2 terminalinden Linea8 metro hattıyla Nuevos Ministerios istasyonuna, oradan Linea10 hattıyla Tribunal istasyonuna oradan da Linea1 hattıyla Sol (Vodafone Sol olarak yazılı ismi her yerde) istasyonuna ulaştık.
Havalimanından şehir merkezine ulaşım için bir başka alternatif ise Aeropuerto Express isimli sarı renkteki shuttle otobüsler. Bunlar T1-T2-T4 terminallerinden sonra şehirdeki meydanların sadece 2 tanesinde yolcu indirerek en son Plaza del Cibeles (Kibele Meydanı) duruyorlar. Buradan Puerta del Sol adlı meydana yürümeniz ya da taksi kullanmanız gerekiyor. Shuttle ücreti otobüs şoförüne ödeniyor, okuduğum kadarıyla kişi başı 3-4 euro civarında.
Sol istasyonundan meydana çıkarken, her zaman yaptığımız gibi internet kullanabilmek için mobil operatör aradık, yolumuzun üstündeki Lebara isimli operatörün hattını satın aldık. Toplam 17,50 euro karşılığında 2GB internetimiz ve 5 euroluk konuşma ve SMS kredimiz oldu. Sim kartı kız arkadaşımın telefonuna takıp, telefonu hotspot haline getirip ortak bir şekilde kullanmaya başladık.
Metrodan çıktığımızda cehennem sıcağı karşıladı bizi, elimizde valizler çekiştire çekiştire otele yürüdük. Otelimiz açıkçası hem konumu hem de odalarının temizliği ve düzeniyle beklentilerimizin üzerinde çıktı. Hemen odamıza yerleşip şehri gezmeye başladık. İlk olarak Puerta del Sol, daha sonra da Plaza del Callao’ya yürüyerek ilk bulduğumuz süpermarket olan El Corte İngles’in market bölümüne daldık. El Corte İngles bizdeki YKM/Boyner gibi her şey satan zincir bir mağaza. Bazı mağazalarının süpermarket bölümü de var ve fiyatları oldukça uygun. İlk dikkat ettiğim şey 33cl Mahou marka biranın fiyatının sadece 0.52 euro olmasıydı ki, şehirde 0.5lt su 1 euroya satılıyor, sudan ucuz söylemi yalan değilmiş.
Marketten çıktıktan sonra atıştırmalık ve serinletecek içecek bakarken Plaza del Callao üzerindeki Rodilla‘nın fiyatlarına bakıp içeri girdik. 4 tane küçük sandviç ve 2 bira aldık, toplam 5,90 euro tuttu. Tam tepsiyle dışarıdaki masalara oturacakken, iç ve dış masalarda oturmanın fiyatlarının farklı olduğunu öğrendik, içerisi daha ucuz oluyormuş. İçerisi daha serin olduğu için içeride kalmayı seçtik. Sandviçlerin soslarının tadı çok güzeldi ya da biz çok açtık, biraları ise hafifti.
Atıştırma sonrası ara sokaklarda gezinip tekrar Puerta del Sol meydanına çıktık. Meydanda güneşin etkisinin azalmasıyla sokak sanatçıları, müzisyenler gösteriler yapıyor, insanlar dolanıyordu. Bir bakıma İstiklal Caddesi gibiydi ama daha renkli, daha rahat insanlarla doluydu. Biz ünlü ayı heykelinin etrafındayken İsrail’i kınama ve boykot gösterisi başladı. Belediye binasının önündeki iki adet polis aracından inen az sayıda polis gösterileri sadece izlemekle yetindi. Hatta ortadaki heykele tırmanıp Filistin bayrağı asan göstericiyi umursamadılar bile. Biz de olsa sanırım önce meydanı gazla dağıtır, heykele çıkan göstericiyi de hemen derdest edip gözaltına alırlardı.
Biraz gezintiden sonra İspanyollar’ın mezeleri olan Tapas denemeye karar verdik. Uygun bir tapas bar ararken çok güzel dizayn edilmiş olan Tapa Tapa ‘yı bulduk. Kız arkadaşım ve ben garsonun da önerisiyle iki ayrı tapas seçtik ve Sangria istedik. Tapaslar kesinlikle çok iyiydi. Bu kadar güzel deniz ürünü mezeleri yiyince ülkemin 3 tarafının denizlerle çevreli olup denizlerden İspanya gibi yararlanamadığımız için utandım açıkçası. 2 tapas ve 1/2 litre sangria için 22 euro ödedik.
Karnımız doyduktan sonra soğuk bir şeyler içmeye devam etmek için gezinirken 100 Montaditos adlı bir bara rastladık. Dışarıda yer olmadığı için içeriye girdik. İçerisi çok kalabalık ve çok gürültülü idi, ki arada hoparlörden “…. por favor” sesleri geliyordu, ne olduğuna bir türlü anlam veremedik. Ekşisözlük’te bir kaç kişi mekan hakkında yorum yazmış ve onlarda cümleleri tam anlayamamıştı. (Cümlelerin ne olduğunu ancak Barselona’da anlayabildik.) 100 Montaditos İspanya’da oldukça ünlü bir bar/restoran. Sürekli kalabalığı, gençlerin yoğunluğu yanısıra orta halli müşterileri, gürültülü ortamı ve oldukça ucuz ürünleri (içki, tapas, bocadillo, nachos vb.) ile ünlü. Çarşamba ve Pazar günleri her yiyecek sadece 1 euro. İçkiler ise 1-1,5 ve 2 euro. Madrid’de gündüz yemek yediğimiz için 100 Montaditos’ta yemek yemedik, bira ve sangria içtik. 100 Montaditos Türkiye de olsa ya insanlar suyunu çıkarır ya da rakipleri tarafından rekabet yüzünden basılır. 100 Montaditos ‘ta toplamda 8 euro verip çıktık. Tavsiyem mutlaka gidin, gençleri ve ortamı görün. Lezzetlerini deneyin, eminim mutsuz olmayacaksınız. (Barselona 100 Montaditos’u ayrıca anlatacağım.)
Yol yorgunluğu ve içkilerin de etkisiyle ilk Madrid gecesinde erkenden otelimize dönerken yolumuz üzerindeki Puerta del Sol meydanından geçerken Madrid ‘de eğlencenin gerçekten de güneş battıktan çok sonra başladığını öğrenmiş olduk, öyle ki meydan gecenin 23:00’ünde diğer saatlerde olduğundan çok daha kalabalıktı. İşportacı siyahiler, sokak sanatçıları, müzisyenler, turistler, bira satıcıları, herkes sokaklardaydı.
Be First to Comment