Brüksel’deki son sabahımızda sabah geç kalktık, hazırlanıp havaalanına gitmek için bavulumuzla yakındaki metro istasyonuna yürüdük. Yağmur yağacak gibi görünüyordu, Brüksel’den ayrılmanın tam zamanıydı sanırım. Havaalanına gitmek için Bruxelles Centraal tren istasyonundan inip Charleroi şehrine giden tren biletlerimizi aldık. Yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonunda Charleroi’de inip, bilet ücretinin dahil olduğu, TEC otobüsüyle havaalanına 20 dakikalık bir yolculuk daha yaptık. 14:25 ‘teki RyanAir Prag uçuşumuz için neredeyse 2 saat önce havaalanındaydık, haliyle çok zamanımız vardı. Önce check-in yapıp bagajımızı teslim ettik daha sonra ise Duty Free kısmına baktık. Yine de çok zamanımız olduğu için havaalanı içindeki Leffe isimli bara oturduk. Sandviçleri çok başarılı değil ama bira fiyatları oldukça uygun, 2 bira (Chimay Dark) ve 1 sandviçe 13 euro ödedim.
Çok rahat bir uçak yolculuğundan sonra (Sen çok yaşa Ryan abi!) Letiště Václava Havla / Prag Vaclav Havel Havaalanındaydık. AB ülkesinden geldiğimiz için pasaport kontrolüne girmedik bile.
Prag ile ilgili okuduğum en ilginç şeyler döviz bozdurma sahtekarlıkları olduğu için temkinli davrandım. Havalimanında para bozdurmayın, bozdursanız da az bozdurun uyarılarını bildiğim için paramın hepsini değil, şehre gidiş ve market gibi harcamalar için 100 euro (100 euro = 2300 CZK) bozdurdum, ancak döviz bürosu komisyon aldığı için elimde 2200 CZK (2200 CZK = 244 TL) oldu, kısaca komisyonlar çok yüksek! Eğer daha az paraya ihtiyacınız olacaksa daha az bozdurun, çünkü şehre otobüs+metro ile gidecekseniz kişi başı 50 CZK bile yeterli zam gelmediyse. Havaalanı ile ilgili yorumları Foursquare’den okurken Billa isimli bir süpermarket olduğunu gördük ve içecek almak için markete girdik. Marketten domuz jambonlu 2 sandviç, su ve bira aldık. O anda Prag’ın ucuz bir şehir olduğunu anladık çünkü aldıklarımızın tamamı sadece 130 CZK (yaklaşık 14 TL) tuttu. Daha sonra otobüs bileti satan bir büfeden 2 tane 60 dakikalık bilet aldık, biletlerin tanesi 32 CZK. Büfedeki görevli bavulumuzu gösterdi ve bavul için ekstradan 16 CZK bilet aldık.
Havaalanından çıktığımızda hava çok sıcaktı, Prag için çok çok sıcakmış öğrendiğimize göre. Havaalanından şehire gitmek için tek yöntem otobüs+metro. Şehirde farklı renklerle isimlendirilen 3 ayrı metro hattı (A Yeşil, B Sarı, C Kırmızı) var, bu hatlar şehir merkezinde ikişerli olarak farklı istasyonlarda kesişiyorlar. Havaalanına kadar giden bir hat yok ancak havaalanından Yeşil ve Sarı hatlara otobüs seferleri var. 119 veya AE otobüs hatlarıyla Nadrazi Veleslavin istasyonundan Yeşil (A) hattına veya 100 otobüs hattıyla Zlicin istasyonundan Sarı (B) hattına transfer yapabilirsiniz. Bizim otelimiz Yeşil hatta daha yakın olduğu için 119’u bekledik. Otobüse bindiğimizde fark ettiğimiz şey kimsenin bilet okutmaması oldu. Sadece turistler biletlerini onaylattılar. Sanırım Praglılar korkusuzlar ya da denetim filan yok. Otobüsten sonra metroya bindik. Metro istasyonları ne kadar yeni ise metro araçları bir o kadar konforsuz birer kutudan ibaret. Kırmızı ile Yeşil hatların kesiştiği Muzeum/Müze istasyonunda inip otelimizi bulmak için haritamızla gezmeye başladık. Tekerlekleri bozuk bavulumuzun çektirdiği işkenceyi anlatmak zor.
Prag şehir merkezinden dışa doğru isimlendirilen bölgelerden (Praha 1, Praha2 , ….) oluşuyor. Prag ucuz bir şehir olmasına rağmen Praha 1 en merkezi ve en turistik bölge olunca haliyle otel fiyatları da yüksek. Bizim otelimiz, Andante Hotel, Praha 1’deki en ucuz otellerden biri sanırım, geceliği 56 euro. Otelin bulunduğu Ve Smacka sokağı gündüz sakin ancak geceleri kırmızı hale geliyor. Birkaç gece klubü var sokakta ve sanırım bazıları striptiz klubü, girmedik bilemiyoruz, ancak broşürlerinden belli. Otel Prag’ın turistik merkezi, Old Town ‘a yürüyerek 15 dakika mesafede. Otel genel olarak 80’lerden kalma gibi, mobilyalar eski, konfor az, en önemlisi klima yok. Ücretsiz kablosuz internet odalarda çekiyor herhangi bir problem yok. Banyo güzel ve temiz ancak tuvaletler garip. Tuvalet ile banyoyu ayrı yapmışlar, Çekler klozet olayını tam anlayamamış sanırım, neden bu şekilde bir klozet yaptıklarını anlayabilmiş değilim. Sanırım dünyaya ne katkı bıraktıklarını görmekten hoşlanıyorlar. Otele yerleştiğimizde klima olmadığı için oteli değiştirmeyi düşündük ve Old Town bölgesindeki otellere baktık ancak 3 yıldızlı oteller bile ucuz değildi biz de aramaktan vazgeçtik. Açıkçası otelle ilgili hiç bir sorun yaşamadık, zaten sadece uyumaya ve duşa geldik. Sabah kahvaltıları ne çok iyi ne de çok kötü. Domates ve salatalık oldukça tatsızdı onu iyi hatırlıyorum. Meyve suyu yerine de sanki konsantre bir içecek kullanıyorlardı. Onun dışında normal bir Avrupa kahvaltısı işte, sadece ekmekleri fena değildi. Ancak kahvaltıyı -1 katta bir salonda veriyorlar, biraz havasız, biraz da eski. Masa örtüleri, koltukları, masaları eski sanki 80’lerden beri aynı mobilyalar varmış gibi. Brüksel’deki otelden sonra çok farklı geliyor ancak konfor arayan insanlar değiliz biz.
Otele yerleşir yerleşmez çıkıp gezmeye başladık hava sıcak olmasına rağmen. Aklımızdaki ilk fikir oteli değiştirmekti bu yüzden merkeze yakın otellere bakmaya başladık ancak hem bizim otelimiz kadar merkeze yakın hem de uygun fiyatlı bir otel bulamadık, bu sebeple fikirden de vazgeçtik. Otelimizin olduğu sokağın bağlandığı Vaclavske Namesti isimli cadde geniş bir bulvar, ortasında yayalar için oturma ve yürüme bölgeleri var. Caddeden merkeze doğru yaklaştıkça otellerin ve dükkanların sayıları artıyor. Mustek isimli Metro istasyonun olduğu bu bölgede bir çok ünlü marka ve restoran var. Mustek’ten Vltava nehrine doğru yürüdüğünüzde ise zamana bağlı olarak büyük kalabalıklarla karşılaşabilirsiniz. Bu bölgede turistler çoğunlukla 600 yıllık bir geçmişi olan Astronomik Saat Kulesi’nin bulunduğu Staroměstské náměstí meydanına, buradan da Karlův most (Charles/Şarl Köprüsü) ‘a doğru yürüyorlar.
1. Gün Brugge
2. Gün Brugge
3. Gün Ghent
4. Gün Brüksel
5. Gün Lüksemburg
6. Gün Prag
7. Gün Prag
8. Gün Prag
Be First to Comment