Barselona’da 3. günün planları daha önceden hazırdı. Bir gün önce resepsiyona uğrayıp La Sagrada Familia için bize öğleden sonra gezecek şekilde bilet almalarını istemiş ve planlarımızı buna göre yapmıştık. Biletlerdeki saatlerde içeri alınıp, katedralin kulelerine belirtilen saatlerde çıkabiliyorsunuz.
Sabah 10:00 gibi çıkıp kahvaltı için favori mekanımız Boqeria’ya gittik. Kahve ve kurabiye tarzı birşeylerle kahvaltıyı tamamlayıp La Ramblas kalabalığına katıldık. Yürüyerek Cathedral de Barcelona ‘nın olduğu Plaça de la Seu meydanına vardık. La Sagrada Familia henüz bitmediği için Barselona’nın en büyüğü sayılan bu katedralin karşıdan azameti büyülüyor.
Katedrale girerken güvenlik aynı zamanda kıyafet kontrolü yapıyor, atlet, şort, mini etek, şapka ile girmek yasak. Bunu bir gün önce öğrendiğimiz için kız arkadaşım o gün şort giymedi de girebildik 🙂 Katedralin içinde ve çatısında gezdik. Çatının oldukça güzel bir manzarası var.
Katedralden çıktıktan sonra meydanda biraz dinlenip katedralin hemen arkasındaki Plaça del Rei meydanındaki Museu d’Història de Barcelona (MUHBA) ‘yı gezdik. Arkeolojiden hoşlanıyorsanız Barcelona’nın antik dönemlerini gezmek ve öğrenmek hoşunuza gidecektir.
Müzeden çıktıktan sonra Passeig de Gracia ve Diagonal caddelerinden uzun bir yürüyüşle asıl hedefimiz olan La Sagrada Familia ‘ya vardık. Kapıdaki sırayı görünce neden herkesin online bilet alın tavsiyesinin işe yaradığını anlıyorsunuz. Giriş saatimiz olan 15:00’e biraz vakit olduğu için yakınlardaki Starbucks’ta
birşeyler içtik daha sonra da giriş için kuzeybatı tarafındaki kapıya yöneldik.
La Sagrada Familia ünlü mimar ve tasarımcı Antoni Gaudi tarafından yapımına 1883 yılında başlanmış olan ve yukarıda fotoğrafta gördüğünüz gibi inşaatı hala devam eden dünyanın en büyük ve görkemli katedrallerinden biri. İçine girdiğinizde her ne kadar bugünün teknolojisi ve bugünün malzemelerini farketseniz de mimarisinin geçmişe ait olduğunu farkediyorsunuz. Yapı başınızı döndürüyor, oturup saatlerce izlemek istiyorsunuz.
Binanın Batı tarafındaki Passion isimli yüzündeki (façade) kulesine çıkmak için randevu almıştık. Randevu saatinden 10 dk kadar önce kuleye çıkmamıza izin verildi, asansörle binanın en yüksek noktalarından birine çıktık. Dışarıya açılan balkonlardan tüm Barcelona’yı ve binanın detaylarını görmek mümkün.
Binanın içindeki veya dışındaki süslemelere, dekorasyonuna veya mimarisine baktığınızda Gaudi’nin deli olduğunu düşünmek işten bile değil. İnşaatın 2026 yılında biteceği öngörülüyor. Bu arada bakım ve inşaat giderlerinin tamamen bağışlarla ve ziyaretçilerden alınan ücretlerle karşılandığını belirtmek gerek. Hükümet yardımı yok.
La Sagrada Familia’da büyülendikten sonra, Gaudi’nin başka bir eseri olan Parc Guell‘e gitmeye karar verdik. Bunun için La Sagrada Familia metro istasyonundan L5 hattına (mavi hat) binip Diagonal istasyonunda L3 hattına (yeşil hat) geçip Lesseps istasyonunda indik. Bu arada metro treninde yol sormaya çalışan Türk öğrenci çiftle tanıştık. Onlarla birlikte metrodan çıkıp yürüyerek Parc Guell’e ulaştık. Ulaşım açıkçası biraz zorlu. Parkın bulunduğu yer yüksekte olduğu için bir kaç yokuş olan sokakta yukarı çıkan yürüyen merdiven bile vardı. Parc Guell’e yukarıdan bakan tepede arkamıza Barcelona manzarasını alarak selfie çektik.
Parc Guell’in her yanı ayrı ayrı düşünülerek tasarlanmış ve mimari olarak uygulanmış. Parktaki her noktanın süslemesi farklı. Parka giriş sırası çok uzun olduğu için uzaktan bakmakla yetindik daha sonra da Antoni Gaudi’nin bir süre yaşadığı, şu an müze olarak korunan Casa Museu Gaudí ‘yi gezdik. Binanın dışı oldukça güzel tasarlanmış ve uygulanmış. Ancak içi biraz boş açıkçası. Daha çok Gaudi’nin tasarladığı günlük eşyalar (mobilya, kapı tokmakları, kapı kolları vs.) sergileniyor.
Parc Guell’den Lesseps metro istasyonuna yürüyüş hava sıcak olduğu için biraz zorluydu. Lesseps istasyonundan L3 hattına binip La Ramblas’ın tam ortasındaki Liceu istasyonunda indik. Farklı birşeyler yemek için yine La Boqeria’ya girdik. Bu kez yengeç ve mayonezle yapılmış ilginç bir salata yedik, nefisti.
Karnımızı doyurduktan sonra yine Gaudi eserlerinden Casa Battlo ile Casa Mila ‘yı görmek için Barcelona’nın en güzel caddelerinden Passeig de Gracia’ya yürüdük. Biz Casa Battlo’ya ulaştığımız uzun bir sıra ve sıranın giriş saatinden önce bitmesi mümkün görünmüyordu. Yorgunluktan dolayı sıra işkencesini göze alamadık ve girmedik. Dışında biraz oturup binanın dış cehpe tasarımının güzelliğine baktık.
Casa Mila ise restorasyon için kapalıydı ve ön cephesi inşaat örtüleri ile kapalıydı, ona dışarıdan bakamadık bile.
Artık akşam saatleri olduğu için yemek ve bir şeyler içmek için yer ararken aklımıza Madrid’te gidip çok memnun kaldığımız “100 Montaditos” geldi. Plaça Catalunya civarında olduğunu foursquareden bulduk ve aramaya başladık.
100 Montaditos 2000 yılında kurulmuş yoğunlukla Madrid’de yoğunlaşmakla birlikte dünya üzerinde 320 şubesi bulunan self-servis İspanyol fast-food zinciri. Montaditos adı verilen genelde jambon, et, peynir kullanılarak yapılmış özel soslarla sunulan 100 farklı küçük (yaklaşık 8-10cm) sandviçler yapıyorlar. Yanında da bira, sangria veya alkolsüz içecekler içiyorsunuz. Her Çarşamba ve Pazar günleri her montaditos 1€ , bira ise 1,5€. İçerisi genelde turist ve yerel gençlerle dolu. Siparişinizi masalardaki küçük kağıtlarda istediğiniz montaditosları işaretleyip kasaya veriyorsunuz. Siparişiniz hazırlandığında dahili ses sisteminden adınız söyleniyor (Silvia, Horatio, Lois, Jurgan por favor 🙂 gidip alıyorsunuz. Türkçe isimler konusunda biraz problem yaşadık tabii ki, siparişte benim ismin Jurgan olarak yazılmıştı mesela. İki kişi 17€ hesap ödediğimiz düşünülürse oldukça hesaplı bir akşam yemeği seçimi olduğunu söyleyebiliriz. Bence İspanya’da mutlaka uğranması gereken bir yer. Aşağıda bizim seçtiğimiz tabak var, biralar ise pinta boyutundaydı. Sanırım biralar Mahou marka idi. İçerisi genelde çok gürültülü olabiliyor, dışarıda da masaları var ancak içerisi kadar eğlenceli değil açıkçası.
İspanya’daki son gecemizde karnızımı doyurup yeterince bira içtikten sonra yine La Rambla’dan geçip otelimize yürüdük.
Be First to Comment