24 Ocak 2014 tarihine geldiğimizde orta boy tekerlekli bir valiz ve bir sırt çantası ile 5 günlük Roma-Floransa gezimiz için hazırdık. Kampanyalı biletlerin en kötü yanı sanırım uygunsuz saatler ve uzak havaalanları. Uçağımız Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan 12:40 ‘da kalktı, yaklaşık 2 saatlik bir uçuş sonrası (saat farkı sebebiyle) yerel saat ile 13:30 gibi Roma Fiumicino (Leonardo Da Vinci) havalimanına iniş yaptı. Biz kalkış yaptığımız sırada İstanbul güneşli idi ve soğuk değildi, Roma havası ise kapalı ve yağmurlu idi. Roma havaalanı ilk başta çok düzensiz görünüyor. Öyle ki dış hatlar gelişinde pasaport kontrol sıraları oluşturulmadığı için bildiğin miting kalabalığı gibi durduk pasaport kontrol gişeleri önünde. Bunun yanına bir de o kalabalık için sadece 4 gişe çalışınca AB üyesi olmayan ülke vatandaşları olarak yaklaşık 1 saat sıra bekledik.
Havaalanından şehir merkezine gitmek için birkaç yöntem var. Tren, shuttle otobüsler, taksi. Fiyatları ; Tren 13€, Shuttle 6€, Taksi 40€. Shuttle biletlerini www.terravision.eu adresinden erken alırsanız 4€. Biz trafiğe takılmadan rahatça gidebilmek için tren seçeneğini seçip otomatik makinalardan tren bileti aldık. Şehir merkezine giden Leonardo Express adlı tren hattı, shuttle çalışan, her 30 dakikada bir kalkan ve toplamda 35 dakika süren bir hat. Oldukça konforlu, sessiz bir tren. Kesinlikle doğru seçim yapmışız.
Leonardo Express’in son durağı Stazione di Roma Termini, Roma’nın tam ortasında, metro, otobüs ve tren hatlarının kesiştiği, içine girince istasyondan çok bir alışveriş merkezini ya da havaalanını andıran büyük bir kapalı mekan. İçerisinde cafeler, kıyafet satan dükkanlar, çiçekçiler ne ararsanız var. Biz iner inmez ilk olarak RomaPass kartlarımızı turizm danışma noktasından aldık, daha sonra da tüm tatil boyunca çok kullanacağımız bir 3G GSM hattı satın almak için operatör bakındık. Termini üst katında Telekom Italia (TIM) ofisine gidip 30€ karşılığında 4GB internet paketi satın aldık. (İçerisinde de 5€ ‘luk konuşma hakkı varmış sanırım biz 1 kez kullandık o da kapıda kalınca Marco’yu aramak için.)
İnternet ve navigasyona da sahip olunca otelimizi bulmak için Termini’den çıkıp yürümeye başladık. Kısa bir yürüyüşten sonra daha ilk dakikalarda Roma caddelerinin ve sokaklarının düzenliliğine, motosiklet ve yayalara olan saygıya hayran kaldık diyebilirim. Caddelerin sokaklara bağlandığı her köşede yaya geçitleri, her sokakta motosikletler için park yerleri var. Caddelerde kadın/erkek çok sayıda motosikletli gördük. İstanbul’a göre ne kadar gelişmiş bir şehir olduğunu anlamak çok uzun sürmedi.
Saat 17:00 civarında Via Palermo 49 numaradaki otelimizin bulunduğu binanın önüne geldiğimizde zillerden birinde otelin ismini, Marco ismini ve telefon numarasını bulup zile bastık, yanıt yok. Bir daha bastık yanıt yok. Yeni aldığımız TIM GSM hattı ile zilde yazan Marco ‘yu arayıp biz geldik dedik 🙂 Kısa bir süre sonra Marco SMS göndererek kendi gelemeyeceğini ve birinin bize yardımcı olacağını bildirdi. 15-20 dakika bekleme sonrasında Maria adında Ukrayna göçmeni abla bize anahtarlarımızı verip oteli anlattı, ısıtma sistemini nasıl kullanacağımızı ve kahvaltı için nereleri tercih edebileceğimizi gösterdi.
Bu noktada Roma otelleri ve çalışma şekilleri ile ilgili biraz bilgi vermek doğru olacak. Türkiye’de yaygın otel kavramının dışında Avrupa’da ki Bed & Breakfast (B&B) kavramı İtalya’da da var. Türk insanı sanırım sürekli bizimle ilgilenecek birilerinin ihtiyacını duyuyor olmalı ki B&B kavramına uzağız. Roma’da şehir merkezindeki 2 veya 3 yıldızlı otellerin çoğu -sanırım yerel yönetimin de zorlamasıyla- bildiğimiz apartman dairelerinin otele (hatta bazılarında pansiyona) dönüştürülmüş haline benziyor. Bir apartmanın farklı katlarında farklı otellere rastlamanız mümkün. Apartman katının her bir odası bir otel odası haline getirilmiş, bazılarında her odaya banyo tuvalet eklenmiş bazılarında ise banyo ortak kullandırılıyor. Bizim kaldığımız Camere Corona isimli check-in sırasında temizlikçi kadın (Maria idi sanırım ismi) bize 3 anahtar (apartmanın dış kapı anahtarı, daire kapısı anahtarı, oda kapısı anahtarı) bıraktı. Otelin diğer 3 odasında kalanlara da aynı şekilde 3 anahtar bırakılıyor. Bunlardan 2’si aynı iken sadece 3. anahtar (oda kapısı anahtarı) farklı. Kısaca otelden çok aynı evi paylaşan ev arkadaşları gibisiniz diğer müşterilerle. Otel de kahvaltı verilmiyordu, zaten bizim için de kahvaltı problem olmadı. Zaten Roma ‘da ki diğer otellerde verilen kahvaltılar da hep aynı. İtalyan insanının kahvaltı anlayışı Türk insanından çok farklı. Adamlar sabah sabah espresso içip kruvasan yiyor. İlk sabahımız da biz de denedik ama espresso yerine Americano veya Latte daha mantıklı geldi. Ama kruvasan ve diğer tatlıları bence oldukça başarılı.
Odamıza yerleştikten sonra her ne kadar karanlık basmış olsa da biraz gezinmek ve akşam yemeği için dışarı çıktık. Otelin sokağına paralel olan Via Nazionale ‘e çıkıp gezinmeye başladık. Via Nazionale Roma’nın en işlek ve pırıltılı caddelerinden biri. Cadde üzerinde bir çok mağaza ve dükkan var. Caddenin bir ucu Repubblica meydanına (Repubblica metro istasyonu burada) çıkarken diğer ucu Piazza Venezia ‘ya çok yakın bir kavşağa bağlanıyor. Termini ‘den kalkan bir çok otobüste bu caddeyi kullanıyor. Gecenin her saati caddenin kaldırımlarında birilerini görmek mümkün.
Nerede yemek yemeli derken fiyatlarına bakıp uygun bulduğumuz Flann O’Brien Irish Pub isimli bir Irish Pub’a dalıverdik. Roma’ya gelip Irish Pub’a dalan Türkler 🙂 Ortamı ve dekorasyonu oldukça güzel, pub havasını gerçekten sağlayan bir yerdi. Servis güzel, çalışanlar ise sıcakkanlı idi. Kız arkadaşım karidesli spagetti ben ise mantarlı pizza söyledim. Yemek yanında 2’şer Guinness içtik. (Guinness Roma’da neden bu kadar reklam yapıyor onu da anlamış değilim, her bar/pub da reklam ve kampanyaları vardı.) Pizzası Türkiye’de yediğim pizzalardan kesinlikle çok iyiydi, ben makarna çeşitlerinin ‘diri’ pişirilmesini pek sevmediğim için spagetti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yemek sonunda toplamda ödediğimiz tutar 34€ idi. Avrupalılar için bu fiyat çok normal ama biz Türkler için, Türk Lirası’nın sefilliğinden dolayı, bu miktar biraz fazla geliyor.
Yemek sonrasında hem biraz yürüyüş hem de etrafta neler bakınmak için Repubblica meydanına kadar yürüdük. Oval meydanda her iki tarafta birbirinin benzeri sütunlu yapılar var ve güzel ışıklandırılmıştı. Via Nazionale caddesinden aşağı otelimize doğru ilerlerken Roma dondurması yemeye karar verip Wonderful Ice Cream isimli dükkana girdik. Ben rom içeren, kız arkadaşım da çikolatalı birer kup seçtik. Toplam da ödediğimiz ücret, 5,40€ oldu. (Fotoğrafı biraz yedikten sonra çekmeyi hatırladım.)
Roma ‘da farkettiğim şeylerden biri de bizdeki gibi her cadde veya sokakta büfe/market/süpermarket olmaması. İyi mi kötü mü bilemedim. Çünkü akşam saatlerinde su alabileceğiniz bir yer bulmak bile zor oluyor. (Marco sağolsun otel odasındaki bilgi kartlarında market adreslerini vermiş hatta yolunu detaylı bir şekilde anlatmıştı.) Dönerken otelin sokağına çıkan ara sokaklardan birinde bir mini markete uğradık. Roma ‘da marketlerde genel olarak Güney Asya göçmenleri çalışıyor.
Otele dönüp duş aldıktan sonra yorgunluktan hemen uyumuşuz sanırım.
Be First to Comment