Amasra – Safranbolu arası yaklaşık 90km ve bu yolun bir kısmı iki tarafı ağaçlarla dolu, harika bir yol. Ağaçlı Yol dedikleri bu yolda sürüş yapmak harika geldi, ağaçların serinliği, yeşilin verdiği huzur süperdi. Tam fotoğraflık bir yol, zaten yolun ortasında durup fotoğraf çekenler vardı. Ben de, ayağım yüzünden ortaya gitmeden, motosikleti en sağa çekip 1-2 kare fotoğraf çektim.
Safranbolu şehir içinde bayram zamanına denk gelmesi sebebiyle inanılmaz bir araç trafiği vardı. Önce durup bir butik otelde fiyat soracakım ama ortam kapı duvar idi, sonra çevredeki esnaf yardımcı olup otel sahibini aradılar, tek kişi için fiyat sorunca muhtemelen, boş oda olmadığını söyledi, ben de ayrıldım. Daha 100m gitmeden yeşilliklerle bezeli bir balkonu olan pansiyon gördüm hemen boş oda sordum, odayı gördüm ve hemen tuttum. Aile pansiyonu olduğu için biraz dağınık görünse de, odası minnak olsa da temiz ve kullanışlı idi. Tek gece için daha iyisini aramaya çalışmak burkulmuş bir ayakla bu sıcakta mantıklı gelmedi açıkçası. Pansiyonu işleten aile de çok cana yakın insanlar olduğunu hemen belli etti, sahibi motosikleti park etmeme ve çantalarımı odama çıkarmama yardımcı oldu. Dinlenmeye çekilirken de uyuyamazsan gel çay var dediler.
Ayağım yüzünden zor yürüsem de hem ATM bulmak hem de karnımı doyurmak için pansiyona 100 metre ötedeki Eski Çarşı’ya yürüdüm. Taş döşeli yol biraz zorladı tabii bir de hava hamam gibi hissettiriyor şehirde, inanılmaz sıcak. Eski çarşı oldukça hareketli, çoğunlukla lokum, sabun gibi ürünler satılıyor. Safranbolu konaklarına uzaktan bakabildim bu arada, şansım yine yaver gitmediği için telefonumun şarjı bitti fotoğraf çekemedim. Safranbolu kesinlikle bir kez daha gelmeyi hak ediyor.
Gece erkenden yattım, ayağımın altına da bir yastık koyup rahatlatmaya çalıştım. Sabah eşyaları motosiklete yükledikten sonra kahvaltı yaparken odanın anahtarını kaybettiğimi farkettim. Aradık ama bulamadık, özür diledim ama onlar yedek olduğunu söylediler gönlümü aldılar. İlginç olan, İstanbul’a döndükten sonra beni arayıp anahtarı bulduk demeleri oldu Meğer bir gün önce çarşıda düşürmüşüm anahtarı, anahtarlıkta pansiyonun ismi yazdığı için bulup getirmişler. Zaten kilitlememişim odayı yani neredeyse hiç bir zaman.
Safranbolu – İznik arası seyahatim şu ama kadar yaptığım en rahat ve sakin sürüş oldu sanırım. Pamukova – Mekece arası ve İznik batı girişini saymazsak yollar neredeyse bomboş idi. Hatta Bolu – Mudurnu – Göynük – Taraklı civarı tüm yollar benimmış gibi hissettim. Yine de yolları tanımadığım için hız yapmadım sakin kullanmaya özen gösterdim. Ayağımla ilgili hiç bir problem de yaşamadım.
Göynük’te benzin molası verirken şehir hayalet şehir gibi geldi. Belki sıcaktan belki bayramdan belki de pandemiden, sokaklarda tek tük insanlar vardı, çay bahçesindeki dayılar dışında. Dayılar her yerde. Bolu’dan Sakarya’ya girince asfalt kalitesi de değişti, asfalt güzelleşti biraz. Belki hava şartlarının etkisi de vardır.
Sonuçta burkulmuş bir ayak bileği ile 360km yol yapıp İznik’e geldim ve otel aramaya başladım. İznik’teki arkadaşlarla bir gün önce yazıştığımızda hiç yer olmadığını zorlanacağımı söylemişlerdi. İznik’e daha önce de gelmiştim ama bu kadar kalabalık olduğunu ve bu kadar garipsediğimi hatırlamıyorum. Otel baktığım sahil şeridi haliyle tüm yerli turistlerin ve şekil yapmak isteyen gençlerin akşam gezmesi yaptığı bir yer. Bu yüzden de hınca hınç doluydu neredeyse bu bölge. Gol kenarındaki yolda egzos sesi çıkartan otomobil ve motosikletler, partiye gider givi giyinmiş ergen kızlar, şort terlik giyen yazlıkçı dayılar, yüksek sesle müzik açmış BMWciler vs. Şehirde çok fazla motosiklet kullanımı var ama kimsenin herhangi bir koruyucu ekipman taktiği filan yok. Sadece 1-2 kişide kask gördüm. Ancak gördüğüm güzel şey ise motosiklet kullanan kadınların sayısının da çok olması.
Sahilde bir otel buldum, gole bakan bir oda için anlaştık. Oda oldukça büyük, suit oda gibiydi, 3 kişilik bir koltuk, büyük bir banyo ve büyük bir balkon. Fiyatı çok ucuz olmasa da hovardalık yapıp iki gün kalmayı planladım.
İznik’te otelden sadece 2 kez dışarı çıktım, birinde ilk akşam yemek için dışarı çıktım. Sahilde seyyar arabasında kokoreç yapan birine denk geldim, İzmir usulü yaptırdım elbette oldukça da güzeldi ya da ben çok açtım. Daha sonrasında da yine sahilde bir cafede kahve/puro keyfi yaptım.
İkinci akşam ise, İznik’te buluşmaya çalıştığım arkadaşlarım sonunda gelip arabayla aldılar, bira içip yemek yemeye yakın bir butik otele gittik. 3 yıl önce de aynı yerde içmiştik, çok sakin, güzel müzikleri olan küçük bir butik otel. Yer olsaydı muhtemelen orada kalacaktım zaten.
Boş geçen İznik gezisi sonrasında sabah kahvaltı sonrası yine köy yollarından İstanbul’a döndüm. İznik-Karamürsel arası köy yolları çok güzel, yeşil ve sakin. Karamürsel’e inen köy yolu ise manzara olarak harikaydı. Sonra yine İstanbul, E5’te saçmalayanlar vs.
Böylece 12 günlük turumu bitirdim ancak 5 gününü otellerde geçirmiş oldum ne yazık ki 🙁 Amasra/Cide ve Safranbolu’ya tekrar gitmek gerekiyor. Bu kez daha dikkatli
Be First to Comment