Trakya Gezisi – Bölüm 5 – Mürefte – Tekirdağ

Gökçetepe tabiat parkının kalabalığından rahatsız olunca İstanbul’a dönüş yolunda daha sakin bir yerler bulma fikri oluştu. Dönerken zaten Uçmakdere virajlarından geçmek istediğim için rotamı Şarköy-Mürefte-Uçmakdere-Tekirdağ-İstanbul olarak belirledim, Şarköy’e ulaşmak için de köy yollarından gideyim dedim.

Sabah çadırımı ve eşyalarımı toplayıp yükledikten sonra Gökçetepe köyünden Sazlıdere köyüne doğru gidip sahile inmeye çalıştım oradan da yine köy yollarından Edirne-Çanakkale yoluna çıkıp Şarköy’e ulaşacaktım ama Sazlıdere ‘den sonra yol bir scooter için oldukça kötü hale geldi. Özellikle Sazlıdere sahilinde bir yer vardı ki yol değil çakıllık arazi idi. Sanırım yol o kadar kötü durumdaydı ki otomobiller veya traktörler geçebilsin diye yola silme çakıl dökmüşlerdi. Fotoğraf çekseydim keşke de herkes görebilseydi. Kimsenin motosikletleri düşündüğü yok tabii ki bu ülkede o çok belirgin. Yolun yarısından dönüp tekrar Bahçeköy’den Edirne-Çanakkale yoluna çıktım, Şarköy’e kadar yol iyi durumda, hiç bir sorun yaşamadan Şarköy’e kadar hızlıca gittim. Eskiden hatırladığım Şarköy sahilinden farklı olarak artık sahil daha iyileştirilmiş ve yapılan düzenlemelerle cıvıl cıvıl hale gelmiş. Kahvaltıyı Şarköy sahilinde bir kafede denize karşı yaptım. Aklımdaki yerlerden bir tanesi de Şarköy Kent Müzesi idi ama görmeye gittiğimde kapısında “COVID19 sebebiyle kapalıdır” yazıyordu. Gerekli önlemleri almayıp yasaklamaya gitmek bizim gibi toplumlarda oldukça yoğun görülen bir davranış işte. Yasaklamak daha kolay nasıl olsa.

Şarköy ‘de biraz sahilde oturup zaman geçirirken yol üzerinde kamp yapabileceğim kamp alanlarına göz attım, konaklayanların yorumlarına ve puanlamalarına bakıp Mürefte girişindeki Mürefte Camping isimli bir kamp alanında kalmaya karar verdim. Mürefte Camping şimdiye gördüğüm en iyi kamp alanlarından biri. Fiyatları çok uygun olmasa da, kumsalı olmasa da, denizi yüzmek için çok güzel olmasa da ağaçlık alanda, oldukça sakin, düzenli, iyi işletilen bir alan. Alanda kendi çadırınızı kurabiliyorsunuz, çadırınız yoksa işletmenin çadırlarında da kalabiliyorsunuz. Alandaki ağaçlık alanlar çadır kurmak için oldukça yeterli ama zeminin biraz daha iyileştirilmesi gerekiyor. Öğrendiğime göre bu alan doldurma bir alanmış, yani daha önce denizmiş, o yüzden de zeminde doldurma için kullanılan taş ve kiremit parçaları yoğun olarak bulunuyor. Çadır kurmadan önce biraz temizliğe ihtiyaç duyuluyor. Şişme yatak kullanacaksanız sivri kiremit parçalarının denk gelmediğinden emin olmalısınız. İşletmenin çalışanları genç arkadaşlar bana her konuda çok yardımcı oldular, hatta benim mat ince olduğu için şişme bir kamp yatağı verdiler.

Ben gittiğim sırada 2-3 aile vardı sadece ve ben bundan çok memnun kaldım. İşletme ile 2 gece için anlaşıp çadırımı kurduktan sonra iskeleden denize girdim sonra da kitap okumaya daldım.

İkinci gün de hiç bir şey yapmadan; yatarak, kitap okuyarak, denize girerek, müzik dinleyerek, işletmeci arkadaşlarla sohbet ederek geçti. Tam istediğim gibi kafa dinlemeyle, iş dertlerini, özel dertleri, hayatın geri kalanını düşünmeden geçen 2 gün oldu. Kamp alanında yapılan müzik yayını da günün saatlerine göre değişiyor, 70-80’ler Türkçe pop çalınmasıyla daha bir memnun kaldım.

Benim şansıma her zamanki gibi akşam saatlerinde hava kapandı, yağmur bulutları çöktü, neredeyse hortum gibi bir rüzgar çıktı. Çadırım küçük ve yazlık olduğu için, deli bağlar gibi ağaçlara bağladım ve üzerine yere serdiğim bir kat örtü daha örttüm ve yağmuru bekledim. 🙂

Hava serinlemesine ve yağmur bulutlarına rağmen neyse ki gece yağmur yağmadı da rahat ettim. Denizdeki dalgaların sesi ve ara ara havlayan köpeklerin sesiyle dışında hiç gürültü olmadan rahat rahat uyudum.

Kamptaki 2 sakin günden sonra çadırımı ve eşyalarımı toplayıp İstanbul’a doğru dönüşe geçtim, sabah saatleri olduğu için yollar bomboştu, Uçmakdere ‘de bile hiç motosiklet görmedim. Kahvaltıyı Uçmakdere tepelerinde bir kafede yapıp arada fotoğraf çekmek için durarak devam ettim, Kumbağ ‘da yine sahilde durup etrafı gezmek ve fotoğraf çekmek için durdum. Sonra ver elini Tekirdağ.

Uçmakdere
Uçmakdere virajları
Kumbağ Sahil

Tekirdağ’da gezeceğim ilk yer motosiklet.net forumundan Block ‘un önerisiyle Rákóczi müzesi oldu. Erdel prensi olan ve Avusturya’ya karşı Macar bağımsızlığı için baş kaldıran Francis II Rákóczi ‘nin hayatının son 15 yılını sürgünde yaşadığı bu ev sonradan Macaristan tarafından verilen desteklerle müze haline getirilmiş. Müzenin bulunduğu ve deniz kenarındaki caddenin adı da Rákóczi Caddesi. Osmanlı mimarisindeki 3 katlı bu ahşap konağın manzarası harika. Evin süslemeleri sökülüp Macaristan’a götürülmüş ancak kopyaları yapılarak bu müzenin düzenlenmesinde kullanılmış. Odaların duvarlarında Macaristan’a özgü motifler var oldukça da güzel görünüyorlar. Bazı odalarda giyim/kuşam ile ilgili düzenlemeler bulunurken koridor duvarlarında Rákóczi ‘nin sürgünde iken taraftarlarına/halkına yazdığı mektupların kopyaları var. Ben müzenin düzenini oldukça güzel buldum, konağın mimarisi de çok güzel. Giriş ücreti 5TL idi. (2021 Ağustos)

Rákóczi Müzesi
Rákóczi Müzesi salonu

Yakınlardaki Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya müzesini bulup gezmem çok uzun zaman almadı. Öncelikle müze binası dışarından ve bahçesinden çok güzel görünüyor. 3 katlı binanın 1. ve 3. katları gezilebiliyor, 2. kat müze çalışanlarının ofisleri olarak kullanılıyor, görece büyük bir bahçesi de var. Müzede Tekirdağ, Saray, Şarköy, Ereğli civarında bulunmuş arkeolojik taş eserler, tümülüslerden çıkarılmış eşyalar, o dönemlerde bölgede yaşamış bir yönetici/kral iskeleti ve iskelet üzerinde yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlar var. İskelet ile ilgili çalışmaların sonuçları çok ilgimi çekti. Müzede ayrıca Atatürk’ün Tekirdağ ziyaretleri ve Çanakkale Savaşları sırasında Tekirdağ’ da kurulan fırka ve alayların tarihçesi, Osmanlı döneminde Tekirdağ bölgesi halkının yaşayışına dair kıyafetler, eşyalar da sergileniyor. Müzenin bahçesi daha da zengin, onlarca mezar steli, lahit, duvar kabartması var. En ilginç şeylerden bir tanesi de güneş saati.

Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Rahip arkadaş

Tekirdağ müzesinden sonra yemeği motosiklet.net’ten Espresso’nun önerisi ile bir Tekirdağ köftecisinde yaptım, köfte de cacıkta çok güzeldi.

Yemekten hemen sonra yine Block’un önerisi ile Namık Kemal Evi ‘ni ziyaret ettim. Tekirdağ Belediyesi’nin hemen yanında olan bu küçük 2 katlı ahşap bina Namık Kemal Derneği tarağından düzenlenmiş ve idare ediliyor. Giriş ücreti belirli değil ama cüzi miktarlarda bağış yapılabiliyor giriş ücreti olarak. Müze biraz küçük ve karışık, neyin nerede olduğunu anlamak pek mümkün değil. Her yer fotoğraf ve gazete kupürü dolu, bazı odalarda konsantre olmak mümkün olmuyor. 🙂

Namık Kemal Evi

Odalardan bir tanesinde eski dönemlerde Tekirdağ’da yaşamla ilgili bilgiler, eşyalar, diğer bir tanesinde ise Tekirdağ’dan yetişmiş devlet adamlarının fotoğrafları var. Meraklıları için küçük ama ilginç bir müze olmuş.

Namık Kemal Evi’nden bir fotoğraf – Döneminin şampiyonlar ligi

Artık İstanbul’a dönüş zamanı, yine sahilden Ereğli – Silivri üzerinden E5 yolu üzerinden eve geri döndüm. Benim için çok dinlendirici ve sakin bir tatil/gezi oldu. Görmeyi istediğim bazı yerleri göremesem de huzur verici bir zaman geçirdim.

Rota bilgisi

gurcan Written by:

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *